Prof.Dr.Ender YARSAN
Ankara Üniversitesi Veteriner Fakültesi Farmakoloji ve Toksikoloji Anabilim Dalı
   
 
 

Genel I Tarihi I Kaplıcaları I Telefonlar I Gelenekler I Turizm I Alimler I Çamlıdere

 

KIZILCAHAMAM
Ankara'dan İstanbul'a doğru uzanan E-5, kara yolu, 79. Kilometresinde sola bir yol ayrılır. Yolun kavşağında ilçenin özelliğine uygun çam gövdesinden özel biçimde hazırlanmış bir levha göze çarpar "Kızılcahamam'a Hoş Geldiniz", Burası dar bir vadiye uzanmış çoğunluk çift katlı, ahşap tuğla yığma, betonarme binaların sereserpe dağıldığı hızla gelişmenin çabası içinde alçak gönüllü konuksever, Kızılcahamam halkının yaşadığı, hayat kavgasını sürdürdüğü şirin bir Orta Anadolu kasabasıdır.
İlçe merkezini çeviren sarp görünüşlü dağların ilçeye en yakın doruklarından bakılınca görünüş bambaşkadır. Alıçdağı, şehir hayatının sazlı cazlı, yapmacık parklı bahçeli hayatına meydan okuyacak, Soğuksu Milli Parkını eteklerine serivermiştir. Kırmızı, yeşil renk armonisiyle, caddelerde belirli çizgi düzen ve imarıyla, ilçeyi çeviren Kavaklı Dağı, Kurumcu Dağı, Karakiriş Dağı, Balaban, Işık Dağı ve Yıldırım Dağı; kısacası bu dağlarda at koşturan Oğuz Boylarını, Köroğlu'nu da düşünürsek, bir Zeybekler diyarıdır Kızılcahamam.
Sabahları ezan sesleriyle canlanan birden şehir. Hele sabaha karşı yağan yağmur ıslatmışsa toprağı, toprak kokusuna çam kokusu, ardıç kokusu karışır bir hoş eder insanı. Günün erken saatlerinde kaplıcalara akan misafirler arasında, günlük işlerine giden yerli halkı tanıyabilirsiniz. Kimi dükkanlarının kepenklerini açarken kimi dağ yolunu tutmuştur. İlçe çevresi de genellikle elma bahçeleriyle kaplıdır. Sivrilmiş mızrak gibi göğe doğru yükselen çam ağaçlarının arasında muhteşem turistik otel, her mevsim başka güzellikle insanlara bağrını açan tabiat güzelliklerinin göğsünde atan bir yürek gibidir.
Güneşli günlerde piknik yerleri dolup taşarken, kış aylarında kar, orman denizini beyaz bir gelinlik gibi kaplayınca bu hareketli hayat durmaz. Bu sefer kışın tadını çıkartmak, karda dolaşmak, kayak yapmak ve kışın eşsiz görünümünü seyretmek insana mutluluk verir. İşte bu çam parçası, büyük şehrin toplu, dumanlı, gürültülü ve bitkin hayatından kaçanların yaka silkenlerin bir dinlenme ve sükun yeridir.
1- TARİHTE KIZILCAHAMAM
İlkçağlara kadar uzanan Yabanabad (Kızılcahamam)'ın ne zaman kurulmuş olduğunu kesin olarak bilmiyoruz. İlkçağlardan beri, Anadolu'nun ortasında bir yerleşme merkezi olarak görünen Yabanabad (Anlamı bozkırı imar eden) Cumhuriyetten sonra, hızla gelişerek bugün duruma gelmiştir. Bazen tarih alanında bazen de karanlıklarda kalan Yabanabad'ı ancak 1915 yılından beri Kızılcahamam adı ile görüyoruz.
Tarihçi ve arkeologların ileri sürdüklerine göre, buralarda ilk önce Hititlere rastlamak mümkündür. Kızılcahamam'ın Akdoğan köyü ve dolaylarında yapılan araştırma ve kazılarda elde edilen kalıntı ve bulgular, bu yörelerde Hitit uygarlığı izlerinin olduğunu göstermektedir. Hititlerin Ankara dolaylarında bir çok eserler bırakmaları ve Polatlı ilçesinin, Sakarya nehri yanında bulunan Gordion (Yassı höyük)'ün Hititlilerin başkenti olması' bu görüşe yardım eder.
M.Ö.XII yüzyılda batıdan Anadolu'ya gelerek. Anadolu'yu işgal eden Frigler, kendilerine Sakarya nehri ve nehre dökülen çayların boylarını yurt edinmişlerdir. Sakarya nehrine dökülen ve Yabanabad'ı kuzeyden güneye geçen Kirmir (Kocaçay) boylarına gelerek yerleşmiş olabilirler. M.S. 395 yılında Roma'nın ikiye ayrılması ile Anadolu, Doğu Roma yani Bizans'ın elinde kaldı. Yabanabad da Bizanslılar' dan kalma birçok eserlere rastlamak mümkündür. Bugünde Güvem bucağı ve Çeltikçi beldesi dolaylarında bu izlere rastlanılabilir.
1071 Malazgirt zaferinden sonra. Anadolu'ya akın etmeye başlayan, Selçuklu ve Oğuz Türkleri, Anadolu'nun her yanına yayılmaya başlamışlardır. Bu arada 1073 yılında. Ankara 'ya geldikleri ve çevreye yayıldıklarını, kaynaklardan öğreniyoruz. Oğuz Türklerinin. Anadolu'nun her yanında bıraktıkları gelenek ve görenek, uygarlık kalıntılarına Kızılcahamam' da rastlanmaktadır.
Oğuzlar'ın yirmi dört boyundan hemen hemen hepsine ait boy, aşiret ve yer adlarına bugün Türkiye'de rast gelinmektedir. Bu Oğuz boylarının adlarını taşıyan teşekküller ve yer adlarına bakarak hüküm vermek gerekir. Kınık, Kayı, Boyat, Eymür, Çeppi, Yazır, Bayındır, Kızık. Karkın, Dodurga, Begdili, Çavundur, Salur gibi boylar önemli rol oynamışlardır.
Bu Oğuz boylarının adlarına Kızılcahamam ilçesinde, rastlamak mümkündür. Çevrede bulunan Kınık, Kızık, Iymir gibi köylere rastlanılabilir. Eskiden Kızılcahamam' a bağlı olan Çamlıdere ilçesinin Peçenek bucağı ve köylerinde de bu oğuz boyları adlarına rastlanır. Buna göre; Malazgirt zaferinden sonra Anadolu'ya yerleşen Oğuz Türkleri, bugünkü Atalarımızın köklerini teşkil ederler. Hemen şunu söyleyelim ki, Yabanabad dolaylarında bu Oğuz boylarının adlarına rastlanılması. onların buralara gelerek yerleştiklerini göstermektedir. Böylece yörelere yerleşen ve bugünkü Türklerin Atalarını teşkil eden Oğuz Türklerinin izlerine her yerde rastlamak mümkündür.
1071 Malazgirt zaferinden sonra Anadolu'ya akın yapan Türklerin 1073 yılında Ankara'ya geldiklerini ve çevreye yayıldıklarını kaynaklardan öğreniyoruz. Anadolu'ya taşınan Türk göçlerinin her tarafa yayıldığı gibi Yabanabad dolaylarına da gelmiştir.
1356 yılından itibaren, Ankara Vilayetine bağlı bir ilçe olarak gelişen Yabanabad'ın ilçe merkezi olarak Demireiören köyünü görmekteyiz. 1880 yılında, ilçe merkezi bugünkü Pazar bucağına, Demirciören köyünden naklolunmnuş ve Çorba adı ile 1915 yılına kadar idare orada yapılmıştır. 1915 yılından itibaren, Kızı1cahamam'da kaplıcaların bulunmasıyla ilçe merkezi olarak bugünkü Kızılcahamam'ı görmekteyiz.
Yabanabad'ın çok eskiden beri var olduğunu ve önemli bir yerde bulunduğunu, kaynaklardan anlaşılmaktadır. Önce Kızılcahamam' a bağlı olan şimdiki Çamlıdere ilçesinin, Peçenek köyünde Selçuklular devrinden kaldığı tahmin olunan, bir cami ile Çeltikçi beldesinin Verimli köyünde bulunan bir türbe de vardır. Bu türbenin kapısında kufi yazı ile "Turasan'a Şah bin Duman Ağa" yazılıdır. İşte bu iki eser, 600 senelik olarak biliniyor. Böylece buralara Selçuklu Türklerinin yerleşmiş olduklarını ve uygarlıklarını çevreye yaydıklarını anlıyoruz.
Ankara salnamelerinde (yıllıklarında) Yabanabad olarak geçen bugünkü Kızılcahamam ilçesi eski bir tarihe sahiptir. Meşhur seyyahımız Evliya Çelebi seyahatnamesinde, "On gün Yaban ovasında gezdik. Bu da Engürü (Ankara) Sancak'ı içinde yüz parça mamur köyü olan Subaşı (bir şehrin bilhassa küçük kasabalarında güvenlik kuvvetleri olan ilçe) lıktır ve hafta pazarı olan bir ilçedir." Diyor.
Orta Asya' dan gelen ve halen bazı yerlerde isimleri korunan Çıtak Türklerinin buralara yerleştikleri kaynaklardan anlaşıldığına göre, tarihi eski sayılır. Kızılcahamam'daki gibi bugün Anadolu'nun birçok yerinde Çıtak (Çitak), Çıtaklı ve Çıtakoğlu adını taşıyan birçok boyun yaşadığını veya bu adları taşıyan bir çok yer adlarının bulunduğunu kaynaklar belirtiyor. Balıkesir, Denizli, İzmir, Kastamonu, Manisa, Zonguldak vs. iller gibi Kızılcahamam'da Çıtak Türklerinin kalıntıları olduğu bilinmektedir.
Bazı kaynaklardan Çıtakların Timur ile beraber Orta Asya' dan geldiklerini ve Ankara savaşı sonunda çevreye dağıldıklarını kaydediyorlar.
Ankara'nın kuzeyinde olan Kızılcahamam ilçesinin ancak yirminci asrın başlarında 1915 yılından itibaren tarih alanında görüyoruz. Eskiden Yabanabad adı ile anılan Kızılcahamam 1915 ilçe olmuştur.
Kızılcahamam XX yüzyılın başında ilkel bir kaplıca binasının çevresinde birkaç barınaktan ibaret bulunuyordu. İlçe arazisinin bir kısmı sarı, beyaz, kırmızı, kahverengi ve kurşuni toprak ve kayalarla kaplı olduğundan, ayrıca ilçe merkezinde kaplıcalarda bulunduğundan dolayı Kızılcahamam adı ile tarih sahnesine çıkmıştır.